Yol bisikletimi aldığım günden itibaren yaklaşık bir buçuk ay boyunca Ankara'da haftada ortalama 4 günlük bisiklet turları yaptım. İlk birkaç gün hem tekniğimi geliştirme hem de bisiklete alışma ile geçtiği için, başlangıçta 8-10 kilometrelik gayet kısa turlarla başladım. İlk haftadan sonra, belirlediğim yeni rotalarla birlikte uzunlukları kademeli olarak artan günlük turlarım genellikle 20-30 km. civarında seyretti. İlk büyük hedefim, Ankara-Temelli arası gidip gelmek ve 100 kilometreyi zorlamaktı, ancak Ankara'da geçirdiğim günler bu hedefimi gerçekleştirmeme malesef yetmedi.
Turlara ilk olarak Batıkent içinde başladım. Sabahları, trafiğin mümkün olduğu kadar sakin olduğu ve yaz aylarında olduğumuz için sıcaklığın da en fazla 15-20 derece arasında seyrettiği saatlerde yola çıkıyordum. İzlediğim yol yarışlarında ve turlarda en çok etkilendiğim kısımlar epik tırmanışlar olduğundan, her zaman tırmanış konusunda kendimi geliştirmek istemişimdir. Bu nedenle rotalarımı genellikle en az 2 zorlayıcı tırmanış olacak şekilde belirliyordum. Oturma, nefes alma, atak gibi teknik konularda kendimi ancak bu şekilde geliştirebilirdim.
Tabi ki nihayetinde Kolombiya'nın zorlayıcı tırmanış parkurlarında ya da Alp yollarında antrenman yapmıyordum. Kendimi, yüksekliğin yaklaşık 30 metre arttığı yokuşlarda deniyordum. Varmak istediğim noktayı zamandan ziyade, tırmanış sırasındaki hızımla belirlemeye çalıştım. Başlangıçta saatte 13-14 kilometre ile ve son derece zorlanarak çıktığım yokuşları bir süre sonra 17-18 kilometre hızda tırmanabildiğimi gördükçe motive oldum.
Ancak Batıkent içindeki rotalarımın aslında pek de gerçekçi olmadığını fark ettim. Bunun iki nedeni vardı: İlki, mesafeler yeteri kadar uzun değildi. İkincisi ise, tırmanışlar genelde kısa ve yüksek eğimliydi. Bu tür yokuşlar, patlayıcı güç antrenmanı açısından bakıldığında yararlı olabilse de, genel amacım uzun vadeli olarak sürdürebileceğim bir performans düzeyine erişmekti. Dolayısıyla, biraz daha 'gerçekçi', yani uzun ve makul eğime sahip tırmanışlar bulmalıydım.
Eymir Gölü Parkuru
Bu amaçla, gözümü önce Eymir'e çevirdim. Gölü çevreleyen, yaklaşık 11 kilometrelik yolda eğimin düşük olduğunun farkındaydım, ancak burada 2 tam tur atarak kondisyonumun hangi seviyede olduğunu ölçebileceğimi düşündüm. Ancak, ilk bakışta antrenman için son derece uygun gibi görünen bu rotanın, bilhassa yol bisikleti için hiç de ideal olmadığını görünce hayal kırıklığına uğradım. Hayal kırıklığımın sebebi ise, yol boyunca karşılaştığım kapanlar ve kasislerdi. Araçların göl çevresinde hızlarını yükseltmemeleri için alınmış olan bu tedbirleri anlayabilsem de, Eymir'in yol bisikletçileri için Ankara'daki en doğru adres olmadığı kanısına vardım. Ayrıca, asfaltta da bolca yarık ve delik vardı. Tüm bunlar, zamansız bir şekilde durmama ve ortalama hızımın gereksiz bir şekilde düşmesine neden oluyordu. Bu deneyimim üzerine, Eymir'e antrenman için sadece bir kez daha giderek, Eymir Gölü çevresinde bisiklet defterini şimdilik kapatmış oldum.
İdeal Rota Arayışları
Eymir'deki hayal kırıklığımın ardından kendime yeni bir rota belirlemem gerekiyordu. Ama bu sefer Batıkent'in dışına çıkıp, bir nevi şehir turu atmak istiyordum. Bu amaçla, kendime bir Batıkent-Göksu Parkı rotası çizdim. Gidiş-geliş yaklaşık 16,5 km. uzunluğundaki bu rotanın haritası ile yükseklik profili ise şöyle:
Bu parkuru iki defa tekrarladıktan sonra, uzunluğu biraz daha artırmayı ve bu sefer daha 'round trip' şeklinde, yani gidişte ve dönüşte aynı yolu takip eden bir rota yerine, daire çizen bir rota belirlemeyi denedim. İlk olarak aklıma, benim 'Batıkent-Anadolu-Batıkent' olarak adlandırdığım, Batıkent'ten başlayarak İstanbul Yolu üzerinden Anadolu Bulvarı'na ve buradan da Sabancı Bulvarı'na bağlanan, sonrasında Şaşmaz üzerinden tekrar İstanbul Yolu'na dönen ve nihai olarak Batıkent'te sona eren bir rotaydı. Açıkçası, Ankara'daki kısa yol bisikleti deneyimim boyunca en çok keyif aldığım rota bu oldu. Bu rotayı sevmemin iki nedeni ise, yaklaşık 25 kilometrelik uzunluğu ve Anadolu ile Sabancı Bulvarlarındaki hazırlayıcı düzeydeki eğimi. Bu rota ve profili de şu şekilde:
Bazı Notlar
Sürücüler: Başta da bahsettiğim gibi, güneşin doğduğu ilk saatlerde yola çıktığım için trafik genellikle yoğun değildi. Bu durum, İstanbul Yolu ile Anadolu ve Sabancı Bulvarları için geçerli. Öyle ki, tüm bu yollarda zaman zaman orta şeritten bile gidebildiğim oldu. Dönerken sinyal vermeyi ihmal edenler dışında, bu süre zarfı boyunca sürücülere yönelik büyük bir şikayetim olmadı.
Aynı durum, akşam üzeri saatlerinde gerçekleştirdiğim Batıkent-Göksu Parkı rotası için de geçerli. Zaten İstanbul Yolu'nun en sağ şeridi, Göksu Parkı'na giderken ve oradan dönerken, bisikletçiler için gayet uygun olan bir yol.
Köpekler: Karşılaştığım en büyük sorun oldular. Özellikle sabahın erken saatlerinde çıktığım turlarda, birçok köpek tarafından kovalanmam hızımı artırmamama ve yaşadığım paniğin yanı sıra enerjimi erken ve yanlış bir şekilde harcamama sebep oldu. Köpeklerin beni neden kovaladıklarını araştırdığımda ise, internette bulduğum bilgilere göre, köpeklerin kendilerinden uzaklaşan bir şeyi kovalamaya yönelik bir içgüdüleri olduğunu öğrendim. Enteresan bir şekilde, aynı köpeğin sabahın erken saatlerinde arkamdan havlayarak koşmaya daha meyilli olurken, akşam üzeri veya öğlen saatlerinde sakince geçmemi izlediğini de hayretle gözlemledim.
Bir seferinde beni kovalayan bir köpeğin beni yakalarsa ne yapacağını görmek için yavaşladığımda ise, köpeğin havlamaya devam ettiğini ve ısırmaya veya saldırmaya çalışmağını gördüm. Ancak bunun her durumda geçerli olup olmadığını test etme riskini de alamadım :)
Beslenme: 25 kilometrelik rotaya başlayana kadar, yanıma su almıyordum. Ancak, 25 kilometreden itibaren, turun sonunda hem su ihtiyacını karşılamak hem de ağzımı çalkalayıp ferahlamak için, beraberimde yaklaşık 300 ml. su almaya başladım.
Yola çıkmadan bir şeyler atıştırma konusundaysa önceden bazı yazılar okumuştum. Bunların ortak noktası, tur öncesi karbonhidrat alımına önem veriyordu. Ben de bu tavsiyeyi kendime göre düzenleyerek, yani rota uzunluklarım genelde kısa olduğu için, yola çıkmadan önce kuru meyve ile 10-20 gr. aralığında karbonhidrat almaya çalıştım. Bunun performansıma yaptığı etkiyi test etmek amacıyla, bazı günler yola hiç karbonhidrat almadan çıktım ve gördüm ki, aslında aldığım karbonhidrat performansımda önemli bir etki yaratmıyor. Yolda beslenme bağlamındaysa, formamın arka cebine bir iki adet kuru meyve almayı denedim, fakat yine performansımda bir değişiklik yaşamadım. Bunun nedeni, aldığım karbonhidrat miktarı olabilir. Kişisel görüşüm ise, karbonhidratın verebileceği enerjinin, daha ziyade uzun yollarda görülebileceği yönünde.